…Dönesim gelmez sanmıştım.. Geldi
valla :)
Ama bir haftayla kaçırdığım karı
kıskanmadım diyemem…
***
Anne ve abi Yazıcı ile Gana’cılık
oynadığımız haftanın sonrasında (uçaktan indiğiniz anda başlayan mücadele haline
kibarca oyun oynamak diyoruz :) ardından onlarla birlikte İstanbul’a gittim.
Esasında, VITAL projesinin
bana verdiği, çok bunaldığımız bir an için saklanan tek seferlik “eve dönüş”
jokerini kullanmayı düşünmüyordum başlangıçta. Gidersem dönesim gelmez,
üzülürüm sanmıştım. Bir şekilde Eylül, “Sen gidersen ben de Stockholm’den gelirim”
diyince, (meğer) patlamaya hazır durmakta olan heves balonumu patlattı. Ödül
gecesine gitmeden önce bir ödül almadığımı öğrenmiştim, dolayısıyla seyahatimiz
daha ziyade, kıyafet alışverişi, süslenme, kuaför bakımı, yemek yeme ve arkadaşlarımızla vakit geçirme üzerineydi. Tabi evden
11 senedir ayrı yaşayan biri olarak, İstanbul’da bir evimin olmayışı ve Eylül'le annemlerin çek-yat’ında kalmış olmamız çok ayrı bir bombaydı; 13 yaşında, evden
zar zor izin almış da yatılı kalmaya gelmişiz gibi kapımızı kapatıp sessiz sessiz
kıkırdadık :)
***
Blog ödülleri gecesini merak eden
arkadaşlarım var; gecenin kendisinden ziyade, öncesi ve sonrasından zevk aldık diyebilirim ama özetlemek gerekirse…
Nasıl bir gece olacağına dair
bilgi bulunmadığı, bir giyim kodu da paylaşılmadığı için, 2 ay önce
yapılan Hürriyet ödülleri gecesinin fotoğraflarını baz alarak bir beklenti
oluşturmuştuk. Büyük bir salon düzenlemesi, koltuklar, sahne, ödül alanların
tek tek açıklanması ve ödüllerin, sahnede fotoğraf çekimi eşliğinde sahiplerine
sunulması… Derken… Meğer Tukcell, açıkbüfe yemek sunulan bir üniversite kampus partisi
planlamışmış! :)
Barbaros’taki Point Otel’in eksi
bilmem kaçıncı katındaki, belli ki partilere verilmek üzere planlanmış, sıva
halinde bırakılmış duvarları ve tavandan geçen alüminyum havalandırma boruları ile
post-modern düzenlenmiş uzun ince, hamburger köftesi kokan salonuna girdiğimizde
hınca hınç bir kalabalıkla karşılaştık. Dikdörtgen salonun girişe yakın kısmında
açık büfe yemeğin sunulduğu masalar, diğer ucunda ise bir ufak sahne
bulunuyordu. İçecek olarak sulu şarap, barmen tarafından birden fazla kokteyl
bardağının üstünde gezdirilmek suretiyle hızla dolduruluyor; bardağın içini
olduğu kadar çevresini de ıslatıyordu.
Blog yazarları, çok çeşitli
ortamlardaki farklı yaş gruplarından insanları içerdiği için, giyim kıyafet ve
davranışlar pek renkliydi. Moda kategorisi’nden katılan arkadaşların üstünde çok şık
gece elbiseleri bulunurken, yemek kategorisinde, Eskimo kürklü kapişonlu paltosunu
çıkartmamış bir teyze vardı. Eğlenceli üniversite öğrencisi mühendis’leri
hiç karıştırmıyorum :)
İsimleri hızla okunan ödül sahipleri
çabuk çabuk çıkıp ödüllerini aldılar ve sahneden aşağı indiler. Tören hızlı
çekim’e alınmış gibiydi, toplam yarım saatin içinde tüm isimler okunmuş, tüm
ödüller dağıtılmış, salonun da yarısı boşalmıştı. Sebebini anlayamadığımız bir
acelenin içinde; ortama sinirlenmekle, durumumuza gülmek arasında gidip geldik.
Sonuç olarak biz birbirimizle birlikteydik
ve artık aynı ülkede yaşayamadığımız, artık gece yarısı Eylül'ün canı çekti diye
Yeniköy’den Bağdat Caddesi’ne gelip bana kısır yaptırtamadığı ve artık yılın sayılı
günlerinde birbirimizi görebilmenin tadını çıkarttığımız için iyi bir akşam
geçirdik. Ha.. Bir de Efe açık büfe’den çok memnun kaldı :))
***
P.S: Blog yazmaya başlamak, okunmak,
yarışmaya katılmak, beklemediğim sayıda çok (yüz yüze veya online tanıdığım/
tanımadığım) arkadaşımın bana oy verdiğini, bütün bu yarışma mevzusunu takip ettiğini görmek öyle zevkli oldu ki.. Bunun için
tekrar teşekkür ediyorum!
Bir taraftan ben de, hiç haberdar
olmadığım blog’lardan, yazarlarından ve kişisel öykülerden haberdar oldum! İşte
kategorilere göre kazanan blog’lar:
Sevgiler,
Esra