29 Ocak 2012 Pazar

CENAZEDESİN, KALK DANS ET AZICIK! :)

Efendim… Cenazeye gittik.

***
-          Kobby, şimdi ben bu makinayı yanıma aldım ya, orada fotoğraf çekmem abes olmayacak değil mi? Yani.. Tamam biliyorum, cenazeler kutlama gibi, eğlenceli geçiyor ama.. Günün sonunda ortada yas var, birisinin şakır şukur fotoğraf çekmesine sinir olmazlar mı?

-          Yok Esra neden olsunlar? Sen beyazsın, sadece gelmen bile yeterince güzel bir şey. Mesela benim düğünümde de vardı beyaz birileri, bir taraftan fotoğraf çekiyorlardı, görmüştüm ama müdahale etmemiştim. Hoşuma gitti görmemezlikten geldim…

-          Düğününde diyorsun yani… Cenaze gibi bir şey… Bir farkı yok diyorsun..???

***



“Cenazeler 101” isimli dersimize geri dönecek olursak… Bu konunun, Gana’da farklı bir açıdan ele alındığını görüyoruz. Şöyle ki; geleneksel din inanışına göre, ölen kişi, göğe yükseliyor, “atalar”a karışıyor. Bu demek oluyor ki, sonsuzluk âleminden dünyayı izlemek üzere, insanların doğru ve yanlışlarını değerlendirip, başlarına gelecek iyi-kötü şeylere karar verecek bir seviyeye erişiyor. (Benim naçizane çıkarttığım anlama göre, tanrılaşıyor.) Bu, müzik ve dansla kutlanacak kadar değerli ve büyük bir olay. Yani, yakınını kaybettiğin için kendi acına ağlamaktansa, onun eriştiği bu yeni ve huzur dolu “form?” için mutlu olunuyor.
İnsanın aklına sorular geliyor…
* Bu ölüm -ve sonrası- açıklaması, geleneksel dinin, fetiş rahibin söyledikleri üzerine kurulu… (Fetiş rahipkimmiş öğrenmek için tıklayalım) Gana halkının tamamına yakını büyük dinlere inandığı ve onu yaşantısının odağı haline getirmiş durumda olduğu göz önünde tutulduğunda… Önemli dinî törenlerden birini tamamıyla farklı bir inanç sistemine göre yaşaması garip değil mi?
Onlar garip bulmuyor. Geleneksel din, bir inanış olmasının ötesinde, ulusal kimliklerinin o kadar önemli bir parçası ki, geleneğin arkasındaki açıklamayı değerlendirmek yerine, kabul ettikleri yeni ve büyük dine adapte etmeyi tercih etmişler. Hıristiyan olanlar, günler süren bu cenaze programının bir kısmına, kilise töreni ve tabut başında konuşma yapma faslını eklemişler örneğin.

** Bu insanlar duygusuz mu peki? İnsan ailesinden birisini kaybettiğinde acısını yaşamaya ihtiyaç duymaz mı? Yattığı yerden günlerce ağlamak yerine, becerip de sevinebilir mi gidenin adına?
Tabii ki ruhsuz değiller, yas tutuyorlar. Ama yas ve cenazeyi birbirinden farklı algılıyorlar. Yas, gidenin arkasından üzülüp ağlama faslı. Ölümün ardından uzunca bir süre, -özellikle eş’ler- 1 seneye kadar uzayabilen sürelerle siyah giyinerek dolaşıyor, gülmüyor. Bütün bu acının arasında cenazeyi organize etmiyorlar. İnanışta, -Müslümanlıkta olduğu üzere- ölüyü aynı gün veya mümkün olan en hızlı şekilde gömmek diye bir şey yok. Beden, kiralık morglarda bekletiliyor. Yaslı aile, ruhen ve maddi anlamda hazır olana kadar, bazen aylarca- tutuluyor.

*** Ruhen iyileşmeyi anladık da… Maddi anlamda hazır olmak nedir? Olay bi’ mezar, bi’ tabutun başına gelmiyor mu, maksimum ne kadar olabilir ki bu maliyet? Derseniz…
Ondan biraz daha karmaşık. Öncelikle, bedeni morgda tutmanın bir maliyeti var; çeşitli büyüklük ve prestij ölçülerine göre morg alternatifleri bulunuyor tabii ama ortalama bir soğuk dolabın aylık kirası 100 – 150 cedi civarında. (Bir memurun maaşının dörtte biri kadar)  Onun dışında, cenazeye şehir dışından katılacak akrabalar ve yakınlar için yer hazırlanması gerekiyor; birkaç gün boyunca kalabalık bir grubun misafir edileceği düşünülünce, evde badana, boya, perdelerin yenilenmesi, ekstra yer yatakları alınması gibi ihtiyaçlar hâsıl oluyor. Bu insanlar kaldıkları süre boyunca doyacak tabii, eve erzak alınması gerekli. Ayrıca cenaze töreni sırasında kiralanacak, ses sistemi, dj, orkestra, sandalye ve gölgelik çadırların kurulumunu üstlenecek organizasyon firması, gelen misafirlere verilecek et ve alkollü içecekler, özel cenaze kumaşından dikilecek elbiseler, davetiye basım ve dağıtımı… Kıyamet gibi iş ve maliyet var. Hazır olmak, cenazenin büyüklüğüne, ölen kişinin prestij ve yaşına, ailenin sosyal konumuna göre 3 ay ile 1 sene arasında sürüyor.

***
Bizim proje okullarında çalışan Bright isminde bir öğretmenin annesi vefat etmiş (yanda fotoğrafta gördüğümüz arkadaş), 3 ay kadar önce. Ortalama bir ailenin, ortalama bir cenazesine davet edildik bu hafta. Cenazelerin tamamı cumartesi günleri başladığı için, dün öğlen, birlikte çalıştığımız Kobby ile çıktık gittik. Tören başladığında, katılımcılar için herkesin bildiği bir “yapılacaklar” listesi var, yanımızda Kobby'nin bulunması nasıl rahatlattı anlatamam.




Öncelikle, orta alanı dans edecekler için ayrılmış L şeklinde dizili plastik sandalyelerin bulunduğu tören alanına girdik. Sandalyeler, geriye doğru 5 sıra dizilmiş, ortalama 200 kişilik bir kapasiteye göre hazırlanmış. L’nin her iki yönünde, en ön sırada oturan önemli kişilerin elini sıktık teker teker; cenaze sahipleri, ailenin önce gelenleri, ailenin bağlı olduğu köyün şefi ve onun eşrafı. El sıkmak, “acınızı paylaşıyoruz” anlamında. Ortam son derece neşeli ama tokalaşma ve “acı paylaşma” esnasında nasıl bir yüz ifadesi takınacağımı bilemedim açıkçası.
Gülümseyen neşeli ifademle,
“Ne kadar güzel bir organizasyon, burada bulunmaktan mutluluk duydum, ismim Esra” mı?
Yoksa, ciddi ve saygılı bir tonla,
“Başınız sağolsun, Allah rahmet eylesin, sizlere dayanma gücü versin” mi?
Her ikisi de olmadı, bir de baktım, yüzlerce insanla tokalaşmaktan helak olmuş eller, karşılıklı dilek sunmaktan çoktan sıkılmış; sadece "merhaba" demekle yetiniyor, hatta "İsmin ne senin? Ay sen Müslüman mısın yoksaaaa? Ben de müslümanım, Selam-u Aleyküm" diye muhabbete bile giriyor! :
***
Temelde cenaze törenlerinin izlediği yol şöyle imiş, öğrendik;
Cumartesi sabah – Ölenin bedeni morg’dan getiriliyor, mümkün olan en süslü tabutun içine, kişisel birkaç eşyasıyla birlikte yerleştiriliyor. (Öteki dünyaya yolcu ederken, neşeli ve tanıdık bir ortamda yolculuk etsin diye. Enteresan tabutlar görmek için tıklayalım :)

Sabah 9.00 civarında kilisede dini tören yapılıyor. Açık tabut başında yapılan ölen kişiye ilişkin güzel anılardan bahsediliyor, ziyaret kabul ediliyor. Ardından tabut, götürülüp toprağa veriliyor, başında yine konuşmalar yapılıyor. Sonra hep birlikte -mümkünse cenaze sahibi ailenin evinin yakınına kurulan- tören alanına geliniyor, hazırlanmış çadır altındaki sandalyelere yerleşiliyor. Bir taraftan evde ızgara et pişmeye başlıyor, alkollü alkolsüz içecek servisi yapılıyor. Ziyaretin iki bölümü var zaten, sandalyelerde bir süre oturduktan sonra evin içine geçip orada da oturuyor, yemeğinizi yiyorsunuz. İşiniz bitince tekrar dışarıdaki sandalyelere oturuyorsunuz.
Bu arada sürekli yeni birileri geliyor, gün boyunca el sıkışma devam ediyor. Bizi beyaz olduğumuzdan “onur konuğu” saydılar, ön sıraya oturttular. Haliyle bizden sonra gelenler bizim de elimizi sıktı.
Ortamda bir taraftan eşlik eden, ağırlıklı vurmalı çalgıların oluşturduğu bir orkestra var. Üst üste dizilmiş dev anfilerden çıkan kulak çınlatıcı müzik eşliğinde, ara ara orta alana çıkıp dans eden insanlar oluyor. Bu müzik sürekli değil, aralarda kesiliyor, mikrofondaki bir kadın sesi, bağıra bağıra twi dilinde bir şeyler söylüyor. Sonradan Kobby söyledi de anladık, meğer ziyaretçilerden toplanan bağışın miktarını söylüyormuş.
Durum şu; tören alanının ortasında para toplayan bir kadın, kadının paraları içine attığı bir sandık bulunuyor. Yapılmış olan kıyamet gibi maliyeti karşılamak ve –özellikle de ölen bir erkekse- ailesine maddi destek olmak amacıyla, cenazeye katılanlar para bağışlıyor. İyi bir sistem bulmuşlar, resmi olmayan bir makbuz defteri bastırıyorlar. Masaya gidip adını söyleyerek belli bir miktar para veriyorsun. Sana verilen makbuzu, bir kopyası cenaze sahibinde kalacak şekilde, götürüp mikrofonlu kadına veriyorsun. O da mikrofonla, senin ismini ve ne kadar para verdiğini söylüyor. Bir nevi takı töreni :)
“Gelinin dayısından bir altın kolye” misali…
Mikrofonlu kadın ve orkestra arasında gidip gelen bu döngü arasında danslar ediliyor, gülüp eğleniliyor. Cenazelerin danslı ve eğlenmeli “geleneksel faslı” 3 gün kadar zaman alıyor, büyük cenazeler daha bile uzun sürebiliyormuş.

***
Bu arada, bütün bu süreç boyunca giyilen özel kıyafetler var. Ülkenin kumaş ve geleneksel kıyafetlerle çok özel bir bağı olduğunu, gittiğiniz her törende görebiliyorsunuz. Bu doğrultuda, cenazelerin yeri bir ayrı. Cenaze kıyafeti adı altında, çok kaliteli, kolalanmış pamuklu siyah veya kırmızı kumaştan dikilmiş elbiseler giyiliyor. Yada.. kadınlar elbise giyiyor, erkekler kumaşa bürünüyor demek daha doğru…
Bu kumaşlardan biz de aldık, tabi ki modern iş elbiseleri dikilecek bizim kumaşlardan ama dünkü cenazeye giderken Steffi henüz kestirmediği siyah cenaze kumaşını doladı beline, valla tam Gana’lı oldu, bir sürü de iltifat aldı :)

P.S. Fotoğraflar facebook’taki sayfada, tıklayınız :)

Sevgiler,

Esra