17 Ocak 2012 Salı

DONESIM GELMEZ SANMISTIM... GELDI VALLA :))

…Dönesim gelmez sanmıştım.. Geldi valla :)

Ama bir haftayla kaçırdığım karı kıskanmadım diyemem…
***
Anne ve abi Yazıcı ile Gana’cılık oynadığımız haftanın sonrasında (uçaktan indiğiniz anda başlayan mücadele haline kibarca oyun oynamak diyoruz :) ardından onlarla birlikte İstanbul’a gittim.
Esasında, VITAL projesinin bana verdiği, çok bunaldığımız bir an için saklanan tek seferlik “eve dönüş” jokerini kullanmayı düşünmüyordum başlangıçta. Gidersem dönesim gelmez, üzülürüm sanmıştım. Bir şekilde Eylül, “Sen gidersen ben de Stockholm’den gelirim” diyince, (meğer) patlamaya hazır durmakta olan heves balonumu patlattı. Ödül gecesine gitmeden önce bir ödül almadığımı öğrenmiştim, dolayısıyla seyahatimiz daha ziyade, kıyafet alışverişi, süslenme, kuaför bakımı, yemek yeme ve arkadaşlarımızla vakit geçirme üzerineydi. Tabi evden 11 senedir ayrı yaşayan biri olarak, İstanbul’da bir evimin olmayışı ve Eylül'le annemlerin çek-yat’ında kalmış olmamız çok ayrı bir bombaydı; 13 yaşında, evden zar zor izin almış da yatılı kalmaya gelmişiz gibi kapımızı kapatıp sessiz sessiz kıkırdadık :)
***

Blog ödülleri gecesini merak eden arkadaşlarım var; gecenin kendisinden ziyade, öncesi ve sonrasından zevk aldık diyebilirim ama özetlemek gerekirse…
Nasıl bir gece olacağına dair bilgi bulunmadığı, bir giyim kodu da paylaşılmadığı için, 2 ay önce yapılan Hürriyet ödülleri gecesinin fotoğraflarını baz alarak bir beklenti oluşturmuştuk. Büyük bir salon düzenlemesi, koltuklar, sahne, ödül alanların tek tek açıklanması ve ödüllerin, sahnede fotoğraf çekimi eşliğinde sahiplerine sunulması… Derken… Meğer Tukcell, açıkbüfe yemek sunulan bir üniversite kampus partisi planlamışmış! :)
Barbaros’taki Point Otel’in eksi bilmem kaçıncı katındaki, belli ki partilere verilmek üzere planlanmış, sıva halinde bırakılmış duvarları ve tavandan geçen alüminyum havalandırma boruları ile post-modern düzenlenmiş uzun ince, hamburger köftesi kokan salonuna girdiğimizde hınca hınç bir kalabalıkla karşılaştık. Dikdörtgen salonun girişe yakın kısmında açık büfe yemeğin sunulduğu masalar, diğer ucunda ise bir ufak sahne bulunuyordu. İçecek olarak sulu şarap, barmen tarafından birden fazla kokteyl bardağının üstünde gezdirilmek suretiyle hızla dolduruluyor; bardağın içini olduğu kadar çevresini de ıslatıyordu.
Blog yazarları, çok çeşitli ortamlardaki farklı yaş gruplarından insanları içerdiği için, giyim kıyafet ve davranışlar pek renkliydi. Moda kategorisi’nden katılan arkadaşların üstünde çok şık gece elbiseleri bulunurken, yemek kategorisinde, Eskimo kürklü kapişonlu paltosunu çıkartmamış bir teyze vardı. Eğlenceli üniversite öğrencisi mühendis’leri hiç karıştırmıyorum :)  
İsimleri hızla okunan ödül sahipleri çabuk çabuk çıkıp ödüllerini aldılar ve sahneden aşağı indiler. Tören hızlı çekim’e alınmış gibiydi, toplam yarım saatin içinde tüm isimler okunmuş, tüm ödüller dağıtılmış, salonun da yarısı boşalmıştı. Sebebini anlayamadığımız bir acelenin içinde; ortama sinirlenmekle, durumumuza gülmek arasında gidip geldik.
Sonuç olarak biz birbirimizle birlikteydik ve artık aynı ülkede yaşayamadığımız, artık gece yarısı Eylül'ün canı çekti diye Yeniköy’den Bağdat Caddesi’ne gelip bana kısır yaptırtamadığı ve artık yılın sayılı günlerinde birbirimizi görebilmenin tadını çıkarttığımız için iyi bir akşam geçirdik. Ha.. Bir de Efe açık büfe’den çok memnun kaldı :))
***
P.S: Blog yazmaya başlamak, okunmak, yarışmaya katılmak, beklemediğim sayıda çok (yüz yüze veya online tanıdığım/ tanımadığım) arkadaşımın bana oy verdiğini, bütün bu yarışma mevzusunu takip ettiğini görmek öyle zevkli oldu ki..  Bunun için tekrar teşekkür ediyorum!
Bir taraftan ben de, hiç haberdar olmadığım blog’lardan, yazarlarından ve kişisel öykülerden haberdar oldum! İşte kategorilere göre kazanan blog’lar:



Sevgiler,
Esra