30 Eylül 2011 Cuma

AKWAABA :)

Uyuyorlar!

İstanbul – Akra uçağındaki belki 200 siyahi Nijeryalı, kolçakları kaldırıp, kafalarının altına koydukları 4’er yastıkla uyuyor! Uçakta dimdik oturup çevresindeki 3-5 beyazın neden o uçakta olduğunu anlamaya çalışan bizler de uyuyanları seyrederek şaşırıyoruz :)
****
THY’nin haftada 3 defa İstanbul – Akra uçuşu yaptığını öğrendiğimde buna devletsel anlamlar yüklemiştim; demek ki Türkiye’den işadamları gidiyor, orada ekonomik bilmemneleri hızlandıracaklar.. Yeni dünya tabii, yatırım yapılıyor o kadar.. Vaktinde Avrupa’nın okullarıyla şirketleriyle otelleriyle Türkiye’ye geldiği gibi, şimdi de Türkiye Afrika’ya doğru yol alıyor…
İşin aslını okuyunca güleceksiniz; THY pazarda açık nokta bulmuş, olay yalnızca marketing’miş. Londra’dan İstanbul aktarmalı ucuz Lagos (Nijerya) seferi koymuş, İngiltere’de yaşayan Nijeryalı’ları ülkelerine taşıyormuş :) Arada bakmışlar Londra’dan Gana’ya gidenler için de ihtiyaç var, son iki aydır uçağı dolmuş misali durdurup, inecekleri Lagos’ta indirip, Akra’ya devam edenler için tekrar kaldırıyorlarmış. Uçağın tamamına yakını Lagos’ta indi, biz tahmini 20 kişilik bir grup olarak Akra’ya devam ettik. İşte onların arasında 4 Türk vardı! 2 işadamı (buldum, vallahi buldum İstanbul Akra uçağında Gana’ya yatırım yapmaya giden bir uçak dolusu Türk hayal etmişken en azından 2 tane buldum! :)
Velhasıl, uçaktan inerken Türk gibi duran bir çocuk gördüm, benim yaşlarımda, onun da heyecandan kalbi ağzında atıyor görünüyordu, dedim ki tamam, bir gönüllü bulduk.. Hemen gidip yanına oturdum. “Türksünüz galiba?”
Yok, olmadı, Mehmet Ali arkadaşımız da Gana’ya yatırım bir işadamının firmasında çalışmaya gelmiş. Akra’ya indiğimizde kapıdan geri dönmek mümkün müdür diye sormaya başladı :)
****
Yol boyunca bir sürü insana İngilizce ve Türkçe cümleler halinde tekrarladım, ben aslında ilaç firmasında çalışıyorum ama firmamın Birleşmiş Milletler’le ortak gerçekleştirdiği bir proje için geldim – 6 aylığına. Büyüyen gözler, “yok artık” bakışları, yaşımı merak edenler.. Alışıyorum :)
****
İndik Akra uluslararası havaalanına, yüzümüze çarpan 30 derece sıcaklığındaki tropik neme alışmaya çalışarak havaalanı binasından içeri girdik. Okul piyeslerinde kartondan büfeler olur hani, canlı renklerde boyanmış kalın kartonu yarı beline kadar dikdörtgen keserler de orası pencere olur.. Onlara benzeyen, ilerli gerili dizilmiş birkaç kabin, içlerinde koyu yeşil üniformalarıyla pasaport polisleri. Aynı anda 5 uçak inmiş, ortalık kıyamet gibi kalabalık. Sıra ilerlemek bilmiyor, bir süre sonra anlıyorsun ki sırası gelen herkesin parmak izi alınıyor, fotoğrafı çekiliyor, geliş gidiş detayları ve konaklama adresi inceleniyor. Peki.. :)
Pasaportu geçip bavulları aldıktan sonra çıkış kapısında ikinci ve daha uzun bir kuyrukla karşılaştık. Havaalanından çıkan herrrrrkesinnnnn bavullarını açtırıp inceliyorlarmış! Gümrük kontrolü!!
Belki 45 dakika kuyruk bekledikten ve “Allah’ım n’olur açtırmasın bavulumu, açarsam kapatamam, 10 dakika üstüne oturup annemin yardımıyla kapattım o bavulu ben, açamam açamam açamammmmmm…” diye gerildikten sonra gökten bir hare şeklinde ışıklar saçarak gelen anahtahtar kelimem ile karşılaştım: Birleşmiş Milletler!
-          Ne için gelmiştiniz?
-          Ben aslında ilaç firmasında çalışıyorum ama firmamın Birleşmiş Milletler’le ortak yaptığı bir proje için geldim – 6 aylığına.
-          Haa siz Birleşmiş Milletler’le birliktesiniz yani?
-          Evet
-          Buyrun geçebilirsiniz.

!!!! Bu kadar :)))
Evet ben Birleşmiş Milletler’le birlikteyim, evet evet sonunda Birleşmiş Milletler’leyim!!

****
Çok şükür açılmamış olan 50 kg ağırlığındaki 2 bavulum, omzumda sırt çantam ve boynumda fotoğraf makinamla birlikte kendimi sürükleyerek havaalanının dış kapısına attığımda 1.50 boyundaki şöförüm Laud beni bekliyordu. Gana’lı siyahi minicik bir adam, elinde Ms Esra Yazıcı diye bir kart tutuyor, kocaman –ama gerçekten kocaman- bir gülümsemeyle beni karşılayarak ve ilk kelimemi öğretti: Akwaaba–Hoşgeldin.
****
Holiday Inn, burada –beyaz adamın kalabileceği standartta, ki böyle bir ölçüt var) tek otel, havaalanının dibinde. Çok rahat ettim dün gece, Türkiye’ye göre 3 saat geride olduğumuz için sabah 6’da –gerçekten!- uyandım. Omlet ve Mango dilimlerinden oluşan kahvaltımı ettikten sonra muhteşem bir Gana kahvesi eşliğinde yazımı yazıyorum.
Kumasi uçağım 12.30’da. Yerel bir havayoluna ait (Antrak Air) 10 kişilik bir pervaneli uçağa bineceğim. Ortalama 3 saat rötar yapıyormuş, bakalım, duruma bağlı olarak öğleden sonra herhangi bir saatte evde olacağım. Ev arkadaşlarım ve yeni evimi "mümkün olan en internetli" anda yazacağım. Şimdilik hoşçakalın..
Bu arada, Facebook'taki tepkiler için çok teşekkür ediyorum, yazdıklarımın okunduğunu görmek çok zevkli :)
Sevgiler,