10 Şubat 2012 Cuma

ALALIM HEPSİNİ, OLSUN BİTSİN BU İŞ!

Efendim… Kumaşlara sardık bu aralar.

Varsa yoksa Gana kumaşları var gündemimizde.
***
Annem dikiş bilir benim “Ay Esra dikemem, sıkılıyorum artık eskisi gibi saatlerce teğel sökemiyorum” demeye başlamadan önce sıkça dikerdi de evde. Haliyle kumaşlara dokunma, içindeki pamuk veya ipek oranını tahmin etme, hangi kumaş iyidir, kötüdür yorum yapma hali, evden gelen bir adet.
Buraya ilk geldiğimde dediler ki, Gana’nın kumaşları iyidir, geleneksel desenler çok özeldir. Hakikaten, zaman içinde alıştık, dev desenler ve hareketli parlak kumaşlardan dikilmiş, frapan elbiseler.. Her yerdeler. Günün her saatinde, her yerde, her resmiyet seviyesinde…
Bu acayip desenleri nasıl olsa asla giymeyeceğimi düşündüğüm için, gözümü yalnızca cenazelerde giydikleri, kolalanmış siyah koton kumaşlara dikmiştim. Enteresan bir dokusu, kendi içinde desenleri var, ipek gibi parlıyor ama pamuklu. Benim derdim, bu özel siyah kumaşlardan alıp, şık bir takım elbise tasarlayıp İstanbul’daki terzime diktirmekti. Gitmeden bunun yerini bulur da siyahlardan alırım diye planlamıştım. Sonra annemle abim buraya geldiklerinde, Kejetia Market’te bulduk kumaşları. Ve işte.. İşlerin çığrından çıktığı nokta! Şimdi… olay şöyle başladı.. :)
Abim buraya gelirken evden kumaş siparişi almışmış; ben işte cenaze kumaşlarımı seçeceğim; annemin özel bir tercihi yok ama kumaşların kalitesini çok beğendiği için ilgilendi… Satıcı kadınlar da kupon kumaşı kesmezlermiş, ya 12 metre satarlarmış ya hiç vermezlermiş derken biz elimizde 84 metre kumaşla döndük eve! Ortak zevkimize uygun bir şeyler aldık ki, aldığımız dev kumaşları keser paylaşırız dedik. İstanbul’a gittiğimde kumaşlar benim terzim Ülfet Amca’ya gitti, ne dikileceği tasarlandı, çizildi, ek malzemelere karar verildi, benim kısmım halloldu. Konu bu noktada kapandı. Zannettik.
***
Sonra Steffi'nin Amerikalı arkadaşları geldi Kumasi’ye. Kumaşlar tekrar keşfedildi, terziyle beraber! Bu sefer, terzi Grace’e taşınmaya başladık 2 günde bir.
Öncelikle Gana’daki dikiş müessesesini anlatayım; kalıp, biçki, teğel, ince dikiş, astar filan yok. Terzi, beden ölçülerini alıyor, kumaşı orta yerinden bodoslama kesiyor (özel kumaşmış, üstünde kupon desen varmış, elbisenin neresinde hangi deseni kullansınmış, öyle şeyler yok) doğrudan –çuval diker gibi!- makinasını çekiyor, sonra senin üstünde elbiseye tekrar bakıyor. Haliyle elbise üstüne olmuyor, sağını solunu bir daha kontrol ediyor (mezura kullanmak, ölçü almak yok) tamam çıkartabilirsin diyor. Makinayla dikilmiş kısımlar tekrar açılıyor, makas yine şakır şukur orta yerinden dalıyor; üstüne yeni ölçülerle bir daha makine çekiliyor ve elbise hazır.
“Aman Allah’ım korkunç!” diyorsunuz değil mi.. Yok, öyle değil. Alıştıkları bir takım kalıplar var, hep diktikleri elbiseler. Onlarda sorun yok, gerçekten tek provada elbiseyi tam üstüne oturacak şekilde dikebiliyor. Fakat Steffi ve arkadaşları, terzide bir şeyler diktirebilmenin, hem çok ucuz (10 TL’nin altında bir para ödüyorsunuz diktirdiğiniz eteğe) hem çok hızlı olduğu Kumasi’de, eteğin astarı yokmuş, kenarının dikişi eğriymiş, overlokta atlama varmış, takılmadılar. Bir haftada 4-5 etek, bir o kadar elbise çıktı aradan :) Bitmedi.
***
Steffi bu işten o kadar çok zevk aldı ki, internetten elbise modelleri indirip, ipad’e kaydetti. Götürüp terzimiz Grace’e, modern kalıplarla etek ve elbiseler diktirmeye başladı. O aralar öğrendik, meğer Kumasi’deki tekstil dünyası, aşırı hareketli, çok renkli geleneksel desenler ve cenaze kumaşları dışında da seçenekler sunuyormuş. Şehir merkezinde, modaevi niyetine algılanan bir mağazada, aynı kalitede pırıl pırıl kumaşların tek renk olanlarını, modern desenlerde dokunmuşlarını bulabiliyor, üstelik istediğin uzunlukta satın alabiliyormuşsun. Bizim gibi 12 m kumaş yüklenmene gerek yokmuş :)
Ev arkadaşımın haftada bir soluğu orada alması ile birlikte benim de konuya olan ilgim arttı tabi.. Sonuç olarak 2 güzel elbisem oldu. Aklıma gelen en düz modelden 2 elbise diktirdim şimdilik. 
Gana’da bu güzel baskı kumaşların dışında, “Kente” dedikleri bir kumaş çeşidi daha var. Bizdeki el dokuması halı mantığında özel tezgahlarda dokunan, ağırlıklı olarak kabile şefleri, kralın ailesi ve ülkedeki önemli kişilerin giyebildiği özel bir kumaş. 10 cm’lik dar enli şeritler halinde dokunduktan sonra şeritlerin birbirine dikilmesi ile elde ediliyor. Parça kente’nin fiyatı da, içinde kaç şerit kullanıldığına bakılarak belirleniyor. Fiyatlı olduğu için (diğer ince kumaşların bir topunun (10 metrenin üstünde) maliyeti 50 TL civarında & bir elbiselik kente ise 200 TL civarında) öyle her yerde de satılmıyor.
Geçtiğimiz haftasonu, “kumaş sevdasında hızımızı alamayışımız” konulu bir gezi yaptık ve turistik amaçlı organize edilmiş bir köye (Bonwire) gittik.. Devlet buraya bir atölye yapmış, kente dokuma tezgahları getirmiş. Çalışmak isteyen “usta” kente dokumacılarına, iş’lerini satabilecekleri alanlar vermiş, buraya insan çekmek üzere internete ve Gana turist rehberine bilgi koymuş. Haliyle Kumasi’ye 1 saat mesafedeki bu köy zaman içinde, Gana’ya gelen turist için alışveriş rotası haline gelmiş.
Atölyenin içinde fotoğraf çekmemize izin verdiler, uzun uzun anlattılar Kente’yi nasıl dokuduklarını. Gösterilen yüzlerce kente’nin arasında, ara ara eski/eskimiş olanlar çekti dikkatimi. Sorunca öğrendim ki, bunlar “antika kente” imiş. Kente çok zahmetli ve özel bir kumaş olduğundan, daha da güzel olsun diye eskiden ipek iplik kullanırlarmış meğer. Zaman içinde -fiyat anlamında- daha alınabilir kılmak amacıyla pamuk iplik kullanmaya başlamışlar, bakmışlar iş tutmuş, hepten pamuğa dönmüşler. Dolayısıyla şimdiki zamanda şöyle bir ayrım olmuş; antika kente, incecik, yumuşacık ve ipek; yeni kente yine çok güzel ama daha sert, daha kalın ve pamuktan. Hiç planımda olmadığı halde antika bir kente satın aldım :)




























***
Soru; bu antika kente nereden geliyor peki? Kumaş dediğin şeyden elbise dikilir değil mi? Kimsenin dokunmadığı bu eski kente’leri nereden bulmuş, nereden almışlar?
Cevap; çeyiz sandıklarından :) Çok değer verilen bir şey olduğu için anneler kızlarına “miras” diye alırlarmış evlenirken. Kıyılıp da kesilmez, sandık beklermiş çoğu zaman. Bu da benim petrol mavisi muhteşem kente’min üzerindeki sandık lekelerini açıklıyor..



Sevgiler,