19 Şubat 2012 Pazar

ANNE BEN CAMİ'YE GİTTİM


Siz hiç pembe Kur’an kursu gördünüz mü? :) Ay ben neler gördüm Gana’da!
***
İnsanların yeni tanıştıkları birisine ismini sorduktan sonra kurdukları ikinci soru cümlesi “dinin nedir?” bu ülkede.
Evet, çok dindarlar…
Buna ek olarak din, sosyal yaşamın, nereye ait olduğunuzun, kişilerin kafalarda yerleştiği kalıpların önemli bir parçası. Gana’nın güneyi, Ashanti kabilesi, kabilenin tüm alt kolları ve farklı diyalektiklerle de olsa Twi dilini bilen “Akan” halkının dini çoğunlukla Hristiyanlık. Haliyle bizim burası, başkent Akra, deniz kenarına gittiğimiz Cape Coast ve Takoradi civarının çoğunluğu bu dine mensup.
Kuzeye doğru çıktıkça Müslümanlarla karşılaşıyorsunuz. Hatırlarsınız, savan arazi ve hayvan fotoğrafları çektiğim ulusal parkların çevresinde camiler gezmiştim. Oralar ise tamamen Müslüman. Bölgesel olarak bu kadar net ayrılmış olsalar da, her şehirde “geleneksel din” (ve fetiş rahipler), Hristiyanlar, Müslümanlar yan yana yaşıyor. Herhangi bir gerginlik filan da yok aralarında, sadece birbirlerinden farklılar. Kişinin Tanrı’ya inandığını ve bir dine mensup olduğunu öğrendikten sonra içler rahatlıyor Gana’da :)
***
Şoförümüz Ahmad, (Kuzey’li bir Müslüman) buraya ilk geldiğim gün, beni Kumasi merkez cami’sine götürmeye karar vermişti. Esasında beni “Cuma’ya” götürmeye niyetliydi ama bizde kadınların Cuma’ya gitme adeti olmadığını öğrendiğinde hayal kırıklığına uğradı. Ben, öğle veya ikindi namazına yetişiriz diye düşünmüştüm ama sanırım yanımızda kızların bulunmasından kaynaklı, cami’nin en boş olacağı anı seçmiş, sabah 9.30’da gelir alırım sizi dedi.
Cami’nin içini dışını gezdik; dikdörtgen şeklindeki caminin çevresinde, duvarlar boyunca kur’an kursları dizilmişti farklı yaş gruplarına göre, çocukları coşturduk, “uzaylı obroni’ler” olarak sınıfların konsantrasyonunu dağıttık. Dışarı çıktık Müslüman mahallesinde dolaştık, acayip görünümlü dar sokaklardan yürüdük çevremizde bir çocuk güruhu, keçiler ve tavuklarla birlikte, Cami’nin yakınındaki bir Müslüman okuluna girdik, öğretmenlerle tanıştık, çocuklarla konuştuk, bolca fotoğraf çektik. Birkaç izlenim nacizane;

·         Cami’nin mimarisi Arap’lardan alınma. Yeşil beyaz cami üzerine Arap harfleriyle Kur’an’dan alıntılar var duvarlarda. İçeri girerken cami’den sorumlu bir kişiyle karşılaşmadık, müezzin, imam, herhangi bir görevli; kimse yoktu. Başımızı kapatmamız gerekeceğini düşünerek şal getirmiştik, uyarıya gerek kalmadan da örtündük fakat açık gelseydik de müdahale edilmeyecekti muhtemelen.

·         İçeri girdik. Kadın ve erkek girişi aynı kapıdan. Girişte soldan bir merdiven, kadınlar bölümüne çıkıyor. Onun dışında alt kat erkekler için ayrılmış.

·         Ayakkabılarımızı kapının önünde çıkartırken, holde halı olmaması dikkatimi çekmişti ama asıl şoku içeri girince yaşadım. Halı yok. Hiçbir şey yok yerlerde. Bildiğiniz kara taş kaplı caminin yerleri, onun üstünde namaz kılıyorlar. Temiz de değil üstelik, belli ki çalı süpürgesiyle süpürülüyor ama insanın ayakları yerdeki tozu toprağı hissediyor, topluyor.


·         Mihrabı göremedim, bomboş erkek bölümüne iki adım attığım anda Ahmad heyecanlandı, “giremezsin, orası erkek bölümü!” diye kesin şekilde geri döndürdü beni… “Yok artık Ahmad, ne olacak namaz yok bir şey yok, iki dakika bir şeye bakacağım” dedim ama yoğun anksiyete yaşamaya başladı, tamam dedim, üst kata bir bakıp geleyim ben o zaman… Üst kata da bakmış, bir organizasyon varmış, yok yok oraya da giremezsin, insanlar var dedi. Ay dedim, sen otur kenarda gergin gergin bekle o zaman beni, ben bir kadın olarak kadınlar bölümüne çıkıyorum, fotoğraf makinamı da çantama koyuyorum.

·         Kadınlar bölümüde sıra sıra dizilmiş sandalyelerde kadın ve erkekler oturuyorlar, elinde amfi’ye bağlı mikrofonla twi dilinde vaiz veren bir adamı dinliyorlardı. Vaiz Gana’da -hangi dinin hangi din adamından; günün hangi saatinde ve nerede olursa olsun- kabul gören bir şey. Örneğin Kejetia Market’te binlerce insanın aktığı selin arasında bile, elinde portatif hoperlörle din içerikli konuşmalar yapan din adamlarıyla karşılaşabiliyorsunuz, çok normal.

Bu noktada, camideki manzarayı enteresan kılan birkaç şey var; birincisi, kadın ve erkekler yerde değil, sandalyede oturuyor (e tabi yerler taş, anlamak mümkün). Sonra, kadın ve erkeğin her alanda birlikte ve “dışarıda” olduğu Gana kültüründe, cami’ye gelindiğinde oturma düzenini kadın ve erkek’leri ayırması ilginç. Bunun dışında, konuşmayı yapan din adamı çok genç idi, namaz dışında bir saatte, imam olmayan bir kişiden cami içinde vaiz dinlemek bizde hiç olmayan bir aktivite.

·         Cami’nin dış cephesi’nde açık alanda namaz kılınacak yer bulunmuyor. Duvarlar boyunca okul sıraları dizilmiş, birbirinden belirli mesafelerle ve kara tahta ile ayrılmış Kur’an Kursu sınıf-çıkları bulunuyor. Kız erkek çoğunlukla karışık, çocukların bu sınıflara yaş gruplarına göre dağıtıldıklarını düşündüm. Açık hava sınıflarının dışında, “okul” adı verilen bir kulübe- binada, duvarla ayrılmamış 2 sınıf daha gördük. Köy okulları gibiydi, dikdörtgen bir alan, sağda bir tahta, bir öğretmen, bir grup öğrenci, solda bir tahta, bir öğretmen, bir grup öğrenci. Afrika’nın genel karakterinden ötürü olsa gerek… Cami de olsa, Arap’tan alınma da olsa, rengarenk. Sınıf parlak pembeye boyanmıştı!



·         Kur’an Kursuna giden kızların hepsinin başı kapalıydı; namaz örtüsü düşünün, omuzları örtecek şekilde başın üstüne öylece bırakılmış. Alın örtünün iki tarafını, tam çenenin altında birleştirin. Aşağı kadar dikin. İşte çocukların kafasında örtü olarak o vardı. Esnek kumaşlardan, sadece yüz çevresini dışarıda bırakacak şekilde dikilmiş başörtüleri. Çocuklar onu, kafalarından geçiriyor, bir nevi giyiyorlar. Bana çok akıllıca geldi. Çünkü anladığım kadarıyla cami, mahallenin yaşam alanının çok içinde, çocuklar orada yaşıyor, okuyor, oyun oynuyor... Kur’an dersi zaten uzun sürüyor, içeriye sürekli girilip çıkılıyor. Haliyle küçücük çocuğun her seferinde kayıp duran örtüyü tekrar tekrar bağlamaya çabalamasındansa, bir kerede giymesi daha kolay. Kafalar traşlı zaten, saç da yok :)

·          Cami gezimiz bitince çevredeki Müslüman mahallesinde yürüdük biraz. Çok fakir, çok kirli, çok çok.. aciz. Kuzey illerinden kopyalanıp Kumasi’ye yapıştırılmış gibi. Bir okula girdik örneğin, öğretmenler, Gana halkının karakteristiği, dünya tatlısı gülümseyen gözleriyle karşıladılar bizi; Salih, Ebu-bekir, Muhammed al Habib. Okulu gezdirdiler, sistemi anlattılar ama.. Felaket bir yer, burada bir hafta okuyan çocuğun, ya bir yerine enfekte bir çivi batar, ya çocuk açıktan akan kanalizasyondan mikrop kapar, trabzansız merdivenden düşer, yarım kalan okul inşaatının terasından yuvarlanır dersiniz... Sınıfları birbirinden ayıran suntalar kırılmış, bir sınıfın duvarına bakarak diğerini görebiliyorsunuz.


·         Kadınların bir kısmı kapalıydı bu mahallede. Fakat örtü bizde olduğundan farklı algılanıyor gibi görünüyor. Müslümanlık, Arap’lık, Arapça çok iç içe. Giyime de yansımış. Arap gibi giyinmek, Arap gibi olmanın; yani “Müslümanlığın” bir parçası. Dolayısıyla Arap gibi giyinen Gana’lı kadınlar, genel kıyafetin bir parçası olarak başlarını da örtüyorlar. Kara çarşaf asla yok. Siyah, burada sadece cenazelerde, belirli bir kumaştan olmak kaydıyla giyinilen bir renk. Başka zaman giyinince “garip” kaçıyor. Haliyle, Arap gibi çarşaf tipi örtü de taksa, kendi çılgın desenlerinde rengarenk kumaşlar kullanıyor. (Ah bir daha denk gelsem de fotoğraf gösterebilsem size.. Ben ona uzaylıyım, o bana! :) Onun dışında geleneksel Gana elbiselerini giyiyorsa başını hiç kapatmaya da biliyor veya Gana stilinde bandana-vari bir tarzla bağlıyor.

Erkeklerin giyimi de aynı. Arap erkek “ehram”ları gibi elbiseler giyiyorlar, ayak bileklerine kadar uzanacak şekilde. Tabii ki renkli kumaşlardan :)

Etkileyici bir geziydi, gerisini fotoğrafla anlatayım; tıklayınız... FACEBOOK
Sevgiler,