6 Aralık 2011 Salı

BEŞ DAKKA’DA DEĞİŞİR BÜTÜN İŞLER – 2


- Nicholas, getir muzları getir hepsini getir! :)

Boabeng- Fiema’ya girdiğimiz anda çevremizi maymunlar sardı. Aileler halinde dolaşan kalabalık bir maymun topluluğu! Cinslerine dair sonradan bir çok şey öğrendiğim bu “Mona” maymunlar meğer pek insan canlısıymış :) Bir de tam doğum mevsimine denk gelmişiz, dişilerin kucaklarında minik minik bebekler vardı, nasıl biliyor musunuz, tam evlâdiyelik manzara!
*
Bölgede, 1 km mesafe ile kurulu iki tane köy var, biri Boabeng, diğeri Fiema. İki köyün arası orman; orman maymun dolu. Bu yüzden daha köye vardığımız anda maymunlar tarafından karşılanıyoruz. İnsanla o kadar içli dışlılar ki, yüz bulunca evlere girip mutfakta buldukları her şeyi yürütürlermiş. Zaman içinde köylüler,kapılarını bacalarını kapalı tutmayı öğrenmişler. Bir taraftan da maymunları beslemeyi ihmal etmemişler çünkü onları kutsal sayıyorlar.
Hikaye şu;
1800’lü yıllarda Boabeng köyünde yaşayan bir avcı, ormanda, beze sarılı bir tencerenin başında, bir grup maymun görüyor. Bir şekilde basireti bağlanıyor, hayvanlara ateş edemiyor. Olaydan etkilenmiş şekilde köyün fetiş rahibine gidip olayı danışıyor. Fetiş diyor ki, bu maymunlar sana şans ve zenginlik getirecek, sakın onlara ateş etme, tencereyi de al eve götür. Avcı tencereyi alıp eve gidiyor, maymunlar da peşinden gidiyor. Avcı onları besliyor, bu arada zenginliği arttıkça artıyor, şansı hep yaver gidiyor. Aradan yıllar geçiyor, aynı olay Fiema köyünde de yaşanıyor, bu sefer de başka bir avcı zenginliğine zenginlik katıyor. Yıllar içinde maymunlardan biri ölüyor. İlk avcı çok üzülüp ona bir tabut ve mezar yapıyor. O zamandan beri, iki köyün halkı maymunların “iyi ruhlar” olduğuna inanıyor, onlara iyi bakıyor, tabutlarla gömüyor. Ormanın içinde bir maymun mezarlığı var. Aynı mezarlıkta, bahsi geçen iki fetiş rahibin mezarını da görmek mümkün. Bölgenin yasasında (Gana’da her kabile şefliği, kendi bölgesi sınırları içinde olmak kaydıyla –devletin yasasına ek olarak- yeni yasalar koyabiliyor) maymunlara zarar vermek kesinlikle yasaklanmış. Zaten yasadan bağımsız olarak, -ruhani anlamda- başlarına kabile yasasının vereceği cezadan çok daha beterinin geleceğine inandıklarından, kimsenin zarar vereceği de yok.
***
Ormanın içinde ilerledikçe, diğer maymun sakinleri de gördük. Bu “Columbus” cinsi için, en yüksek ağaçların en tepesinde yaşadıkları işaret edilerek, pek utangaç deniyor ama, yeni çıkan filizleri yemeyi seven bu yakışıklı arkadaşlara “ağzının tadını bilen” demek daha uygun gibi geldi bana :)
*















































Maymunlardan sonraki durağımız bir şelale idi. Yol üzerinde, çok da övülmeyen (sıradan buluyorlar burda :), Gana’nın 3. veya 4. büyük şelalesi, Kintampo. Ihlara Vadisi-vâri, 15o basamaklık bir inişi var şelalenin. Bulunduğumuz yer seviyesinden aşağıya doğru 30 metre uzunluğunda güldür güldür bir su akıyor. Hem serinledim, hem dinlendim. Bölgenin gençleri vakit geçirmeye geliyor anlaşılan buraya, anfiler bağlanmış, gece kulübü tadında tüksek sesli reggae –tabii ki!- müzik eşliğinde, şelalenin içinde, dışında, arkasında, dans ediliyor, enteresan stillerde suyun döküldüğü derin çukura atlanıyor. Onlar eğlendi, ben fotoğraf makinamın zoom’uyla onları gözetledim :)
*

Bu noktada orman hala aynı orman, sıcak aynı sıcak. Kintampo’dan sonra, dikine diktörtgen Gana coğrafyasının tamamen karakter değiştireceği bir yöne doğru gidiyoruz; Savan’a doğru 5 saat araba kullanacağız.