6 Aralık 2011 Salı

BEŞ DAKKA’DA DEĞİŞİR BÜTÜN İŞLER - 1

Burada bulunmayan şeyler varmış… Plantain yokmuş mesela… İnsanlar fufu yemezmiş… Ailelerin yüzlerinde derin “kabile işaret”leri varmış. Herkes müslümanmış ve sürekli ezan sesi duyulurmuş. Konuştukları dil twi değilmiş, ayrıca hava da serinmiş. Sanki başka ülke değil mi? Değil.
Burası Kuzey. Burada “savan” var.

***
Her şey eğlenceli ve güzel, hiçbir şey eğlenceli ve güzel değil. Kumasi’deki 15. yüzyıl hayatımız otantik olduğu kadar zorlayıcı.
“Ne işim var benim burada..! Hiçbir iş yürümüyor, hiç birşey bir sonuca varmıyor, herkes tembel, toplantılar en az 1,5 saat geç başlıyor, insanlar yalan söylüyor, öffff bi’ de üstüne şu evde yaşıyoruz!”
Karşılıklı dökülen gözyaşı ve bizi kendimize getirecek bir ferahlık… Çantalarımızı topladık, bu sefer farklı yönlere doğru çıkıyoruz. Steffi Accra’ya, ben Kuzey’e.

*
İlk iyi haber:

- Esra Hanım, ben şöförünüzüm, ismim Nicholas. Araç kiralamadan binek araç talep etmişsiniz ama şu anda elimizde bulunmadığı için size aynı fiyata 4 x 4 veriyoruz. Kaçta alayım sizi?

İkinci iyi haber:
- Nicholas, Gana’da genel olarak çok kötü yollarla karşılaştığım için Bui National Park’a (Bui Ulusal Doğa  Parkı) giden -4 saatlik denilen yolu- 6 saat olarak planlamıştım ben. Sen emin misin 3 saatte orada olacağımıza?

Üçüncü iyi haber:
- Yok artık Nicholas, Mole National Park (Mole Ulusal Doğa Parkı ) yolu kötü diyorlardı, ben orayı göremeden ülkeden ayrılmak zorunda kalacağıma üzülüyordum, emin misin Bui’den sonra sadece 3 saat yol olduğuna? Diyorsun ki bana bir de konaklama ayarlayacaksın Mole’nin içinde.. Yahu Nicholas oranın rezervasyonları aylarca kapalı olur diyor bu kitap, nasıl yer bulacağız?

Velhasıl planı genişlettik. Önce Bui’ye gidilecek, Black Volta nehrinde kano gezisine çıkılarak su aygırları görülecek, gece de yol üstü otelinde konaklanacak. İkinci gün sabah Boabeng- Fiema Maymun Koruma alanına geçilecek, yüzlerce maymunla oynadıktan sonra Kintampo şelalesinin 150 basamak merdiveninden inilecek. Aynı günün devamında Mole’ye gidilip parkın içinde konaklanacak ve sabah yapılan safarinin ardından öğleden sonra dönüş yolu başlayacak.  
Allah biliyor ya.. Beni bu şöförle karşılaştırdı diye yol boyunca şükrettim… Adam Gana’lı değil sanki! Araba güzel, şöför arabayı çok iyi kullanıyor, durduğumuzda kapımı filan açıyor. Gana’dayım ve yolda giderken müzik dinliyorum! İnanılır gibi değil. Bir de üstüne beni otellere bıraktıktan 1-2 saat sonra arıyor, iyi misin diye... Arkadaşım Türk kanı filan mı karışmış sana, diyesim geldi de, sonradan öğrendim Japonya’da kalmış 5 sene :)

***

Bui’ye geldiğimizi anlamadım önce. Daha ziyade kaybolduk da yol üstünde bir köyde yol sormaya durduk sandım. Çevrede kimseler yok, enine çakılmış ince ahşaptan yapılma tek katlı yayvan kulübeler var her yerde. Camlar kırık, ortalıkta 3-5 keçi, bir iki ocak, ocakların başında birkaç kadın, kazan karıştırıyorlar. Az ötede birkaç oğlan, Kuzey’in 20’yi aşkın  farklı dilinden birini konuşup gülüşüyor. Sonra benimle yaşıt olduğunu tahmin ettiğim bir adam yaklaşıyor. Nicholas’la aralarında “tanıdık dil”de bir şeyler konuşuyorlar, sonra adam gidiyor.

Doğru yerdeymişiz. Burası Bui imiş. Eskiden.
!!!

2 sene önce hidroelektrik santral inşaatı başlamış black volta üzerinde. Geçen sene bölgeye planlı bir sel gelmiş, park içindeki köyler boşaltılmış, canlı olan her şey buradan uzaklaşmış. (Hasankeyf'in başına gelecekler...) Bir tek nehrin içindeki su aygırları ve orman kalmış. Sonra sel gelmiş. Orman ölmüş, su aygırlarının yuvaları bozulmuş.

Apiah (bizi parkın girişinde karşılayan adam meğer burada kalan son çalışanmış, benim gibi şans eseri yolu düşüp de buralara gelen kimse olursa rehberlik ediyor. Gitti üstünü başını değiştirdi önce, ayağına lastik çizmelerini giydi, eline tüfeğini aldı, hadi dedi gidiyoruz, buradan sonra araba giremez, yürüyeceğiz.)

Apiah önde ben arkada, ölmüş bir ormana girdik. Sel her şeyi çürütmüş, çürük hayvan bedenleri çoktan toprağa karışmış, geriye sadece ölü bir toprak, kuru ağaçlar ve yerde dikenli çalılar kalmış. Bastığım her yerden yüzlerce sinek havalandı. Seyehate tek başıma çıktım diye tedirgin, beni telefonla takip etmekte olan annem diyor ki, sel gelen yer kötü kokarmış. Öyle dayanılmaz derecede kötü  bir koku duymadım ben, belki de yeterince uzun zaman geçmişti selden bu yana. İyi haber, su aygırları ölmemiş. O dev gibi hayvan otla beslendiği için bir şekilde yiyecek de buluyormuş, tek sorun, suyun yüksekliğinin değişip durması imiş. Kendilerine uygun yeni bir yer bulamamışlar. Gün içinde nehrin parka uzak kesimlerinde zaman geçiriyor, sabaha karşı 5 gibi karaya çıkıp karınlarını doyuruyorlarmış. Bu hayvanlarla duygusal bir bağ kurmuş olduğu her halinden belli olan Apiah uzun uzun anlattı;

“Suyun durumunu hesaplayamadığımız için kano gezisi yapmıyoruz artık, zaten kanolar da 1 senedir kullanılmadı, güvenli değiller artık. Su aygırlarını görmek istiyorsan, sabah çok erken geleceksin. Parka sürekli gelen iki su aygırı ailesi bulunuyor, her sabah ailecek şu patikadan tek sıra halinde çıkar, şuraya gider karınlarını doyurur, şu patikadan tek sıra halinde dönerler.”

Ayak izlerini gördüm, tek parmağı benim yumruğum kadar olan o dev hayvanların ailecek dolaşması ve bu kadar düzenli davranması… :) Çok sevimli değil mi?!!
Apiah, haftada bir teknesi ile çıkıp, bulundukları yere gidiyormuş, tek tek inceleyip, yarası beresi olan var mı, herkes iyi durumda mı diye kontrol edip raporluyormuş. Son 10 senedir hiç hayvan kaybetmedik dedi. Yalnız arada maymun filan çıktığı oluyormuş ormandan tek tük. Burası artık bu hayvanların yaşamaları için iyi bir yer değil diyor Apiah, yakalayıp başka parklara yönlendiriyorlarmış. O yüzden vedalaşırken bana “spot-nose” bir maymun gösterdi kafeste.
Günün sonu otelde, Gana standardında her zamanki kadar kötü bir otelde, duş alamayışımdan huzursuz bir akşam geçirdim. Sabah 6’da yola çıkmaz üzere erkenden uykuya daldım.