14 Ekim 2011 Cuma

"BURASI GANA, ÖNCE YAVAŞ OLACAKSIN..."

Bu memlekette her şey kafalarda, bebekler de sırtlarda taşınıyor. Uzaktan çok ergonomik görünmekle birlikte, çocukluktan alışmaya bağlı sanırım.


Geçen gün, aracın içinde oradan oraya sürüklenmekte olduğum bir anda, iki kız çocuğu gördüm. 7 -8 yaşlarında ancak varlardı, üstlerinde turuncu- kahve okul formları, kafalarında -rahat 10 kg ağırlığında- kovalar, belli ki eve su taşıyorlardı. Acemi oldukları için mi yoksa zevklerinden mi bilmem, o suyu başlarından aşağı taşıra taşıra sırılsıklam olmuşlar, eteklerinden damlayan sulara rağmen pek neşeliydiler.
Onları seyrederken çocukluğum boyunca altına girdiğim belediye fıskiyelerini hatırladım. Eve gelince annemin gözleri büyürdü her seferinde, n’oldu sana diye! :)
Henüz küçük oldukları için vücudun ergonomisine uymuyor sanırım, daha dengesiz oluyor kafada taşınanlar, minikler kollarını yukarı doğru uzatıp, yükü iki tarafından tutma ihtiyacı hissediyorlar. Bu süreçte yine de bir şeyler taşıyor olmalarının sebebinin, öğrenmek olduğunu tahmin ediyorum. Azıcık büyüdüklerinde ise, kafa ile yük arasına, yükün dengesini sağlamak üzere ortamı düzleştiren bir katman koyuyorlar. Daire şeklinde biçilmiş bir kumaşın içini kumla doldurup kafanıza koyduğunuzu düşünün, kafanın yuvarlağına göre şekil alıyor, üst kısım düz oluyor, böylece beden sarsılsa dahi, yük sabit kalıyor.
O kafalarda günlük olarak bütün Kumasi’nin bütün sebze- meyvesi, balığı, ekmeği, suyu, çalı çırpısı (sürekli çöp yakılıyor da burada), oradan oraya taşınıyor. Ellerden tutarak yürüyen çocuklarla birlikte..
***
Bir de bebekler var. Burada daha bir çocuğun ağladığını görmedim. Bebekleri annenin beline oturtup, sadece kafa ve omuzlar dışarıda kalacak şekilde annenin üst bedeni ile birlikte kundaklıyorlar. Çocuğun poposu hafif dışarıya doğru kayıyor, kundağın içinde koltukta oturur gibi rahat ediyor. Kumaş birkaç farklı yerden bağlandığı için gayet sağlam, düşme ihtimali pek yok gibi.
Dolayısıyla eller her zaman boşta :) Bu şu demek, temizlikçimiz sırtında bebeğiyle ortalık süpürüyor, banyo filan ovuyor (evet, Türk gibi banyo ovmayı öğrendi kendisi!); sokaktaki meyve satıcımız sırtında bebeğiyle ananas kesiyor, hatta kendi de hala çocuk olan köylerdeki küçük anneler sırtlarındaki bebekleriyle koşarak oyun oynuyor. Ve bu bebekler asla ağlamıyor. Belki anneyle sürekli temas halinde olmakla ilgili bir şey vardır, bebekler hep çok keyifli !
Neden göğsünde değil de sırtında taşıyor sorusu geliyor insanın aklına… Ergonomik değil galiba. Kadının derdi çocuğuna sarılmak değil sonuçta, işini yaparken çocuğu yakınında tutmak istiyor. Sırtta taşınan bebek, kadının çalışmasını engellemiyor.
***
Bugünün iş programında yine esnaf gezisi var, umuyorum ki güzel fotoğraflar çekeceğim, o arada birkaç yük taşıma ve bebeğibelebağlama fotoğrafı yakalarsam akşama ekleyeceğim blog’a.
***
Senin projen endüstri köyü değil miydi, niye hala esnaf geziyorsun sorusu gelebilir aklınıza :)
Efendim, lobi yapıyorum.
MDC Amerika’dan gelenlerin son gün toplantısına katıldığımda, geçtiğimiz hafta yaptığım araştırmaların, kafamda beliren proje ve çalışmaların, doğru bir yolda olduğunu fakat daha sonra Asunko tarafından saldırıya uğradığını fark ettim.
Verimli diyemem ama (Gana’lılar sözü ele alınca çok konuşmayı seviyorlar, 2 saatlik toplantılar 5 saatte tamamlanıyor) benim için büyük resmi tamamlayan, profesyonel düzeyde cevap almaya ihtiyaç duyacağım sorularımı kime yönelteceğimi gösteren iyi bir toplantı oldu. “Yatırım” kanalının en önemli kararı şu ki, Kumasi’yi umut vadeden bir yatırım kenti olarak pazarlanacak bir marka haline getirmek. (Ben biliyorsunuz bu fikirle çalışmaya başlamış, ajansımı bile aramıştım :)
Açıkçası bu işin üstüne atladım. (Türkiye’deki ajansım gönüllü vakit ve bütçe ayıramadı ne yazık ki ama birkaç deneme daha yaptıktan sonra Türkiye’deki ajanslar tarafından sonuç alamazsam Kumasi üniversitesinde grafik tasarım okuyan bir öğrenciyi bu işin içine almayı deneyeceğim.) İşin üstüne atladım da, bakalım bana verecekler mi. Önce Asunko'yu aradan çıkartmam lazım.
Savım şu, endüstri köyü projesi kesinlikle katkıda bulunabileceğim, heyecan verici bir proje. Ortada bir aksiyon planı var ve zaman çizelgesine bakılırsa Aralık’ta köyün tasarımı, tapu kadastro işlemleri ve arazinin köye –devlet tarafından- resmi olarak veriliş işlemleri tamamlanacak. Gana’da işlerin ağır ilerlediğini hesaba katarak, en iyi ihtimalle Şubat’ta tamamlandığını düşünüyorum. Bu işlemler tamamlanmadan yatırımcıya somut bir şey sunulamayacağı göz önünde tutularak, Nisan’da geri dönecek bir gönüllüyü bu projeye bağlamak müsriflik olmaz mı? Benden sonra gelen gönüllünün kesinlikle daha çok katkısı olacaktır. Öte yandan, benim işim pazarlama. Belki de şehir yatırım tanıtım ajansı ile birlikte çalışıp, farklı endüstriyel alanların doğrudan Türkiye’ye pazarlanmasını sağlarsam daha çok katkım olacaktır…
İşte bu şekilde, başta Dommie olmak üzere MDC'nin buradaki danışmanlarına ve Amerika’dan gelenlere, yukarıda bahsettiğim uzun paragrafın farklı parçalarını anlattım. Bir tek Afua ile konuşamadım (toplantı sahibi olduğu için işi başından aşkındı, sadece ara ara karşılıklı gülümsedik birbirimize). Eğer Asunko'ya benim adıma söz vermemiş ise (ki Dommie öyle olduğunu söylüyor) işler kolay çözülür… Vermişse sözünden dönmesi gerekecek… Bir şekilde burada geçireceğim 6 ayı gerçekten bir çivi çakarak geçirmek istiyorum. Asunko'ya zaman planlama terbiyesi vermeye çalışarak heba olmak ve hiçbir şey yapmaya fırsat bulamamış şekilde geri dönmek istemiyorum…
***
Dommie bugün MDC'den gelenlerden birisini Akra’ya götürüyor, Afua da toplantı sonrası yorgun, dinleniyor. Ben birazdan çıkıp, geçen gün yaptığımız esnaf gezisinin kalan kısmını tamamlayacağım. Benim proje netleştirme işin haftaya kaldı… Dommie'ye vakit kaybediyoruz diyorum, dur daha herkesle tanışmadın diye cevap alıyorum…
Burası Gana, yaşamak için önce ağır olmayı öğrenmek gerekiyor…


Sevgiler,