6 Ekim 2011 Perşembe

EVET EVET, O PAYLASILAMAYAN KISI BENIM!

Tanrı, beyaz ırk’tan esirgediği dudak, göğüs ve popo kontenjanının tamamını burada kullanmış gibi.
Bluzlar dekolte, etekler yokuş yukarı.  Dudaklara yapacak yorumum zaten yok!
Ten’ler kadifemsi, pürüzsüz. Bir şekilde çok güzel, çok atletik aynı zamanda fiziksel olarak da çok güçlüler. Zihinlerinin içinde beyaz adama bu kadar “yenik” olduklarını hissetmek çok enteresan bir deneyim.
Şehir, sokaklar (özellikle bizim yaşadığımız Ahodwo bölgesi) beyaz adam için –gece dahil- son derece güvenli. Çünkü beyaz adam hükmeden, beyaz adam sahip olan, yöneten, bilen, muhtaç olunan. Gözlerimizin içine bakarak gülümsememizi beklemelerinin -söylenen o ki- sebebi, otorite tarafından kabul edilmek.
Gana, Afrika’da bağımsızlığını kazanan ilk ülke; yıl 1956. Aradan 45 sene geçmiş ama zihinler üstlerindeki kölelikten kurtulamamış. Şu anda çevremizdeki insanların çoğu, yönetim cumhuriyet de olsa, yoğun “beyaz adam üstünlüğü” ile büyümüşler. Özgürlüğe doğan ilk çocukların yetiştirdiği nesil daha yeni yeni ortaya çıkıyor.
***
Sabah  “Kumasi Yönetim Binası”na gitmek üzere hazırlanırken; ilk gerçek iş günümün nasıl geçeceğine dair çok heyecanlıydım.
Günlük ritüel; şişe su ile diş fırçalama, sıtma ilacı, güneş kremi, sinek böcek spreyi ve en üstüne -kokuyu daha da beter etsin diye- parfüm
Evden çıktım, kırmızı toprak yol boyunca ilerledikten sonra, anayoldan bir taksi çevirdim. Adum bölgesindeki belediye binasına kaça götüreceğini sordum. 5 cedi’ye götürürüm dedi, uygun, kabul ettim, araca bindim. (Gördüğünüz gibi alışıyorum :)
***
Bu şehre dair her şey bu belediye binasından yönetiliyor. Binanın adının tam çevirisi devlet merkezi çağrıştırıyor; Kumasi Metropol Kurumu. Şimdi, bu cümleyi duyar uymaz aklınıza şöyle bir soru gelmiş olabilir; “Orası şehir devleti mi ki?” Değil.
Anlattılar, anlatayım.
Ortada bir cumhuriyet var, Gana cumhuriyeti. Başkan ve onunla birlikte çalışan ana yasama yürütme yargı organları var. Buraya kadarını kendimizden de biliyoruz.
Bunun dışında, geçmişten kalma, fakat zaman içinde büyümüş ve gelişmiş kabileler var toplam 40 tane. Bu irili ufaklı kabilelerin her birinin kendi reisi var. Anadolu’daki beylikler dönemini hatırlatan şekilde, zaman içinde birbirleriyle bolca savaşmış, birbirlerinden toprak almışlar. Böylece, bazı kabileler diğerlerinden daha kuvvetli, daha “önde gelir” olmuş. Gana, bu önde gelen kabilelerin gücüne ve toprak büyüklüğüne bağlı olarak 10 parçaya bölünmüş durumda. Parçaların her birinin bir “sahibi = kralı” var.
Kumasi, Gana’nın en büyük ve güçlü krallığı Ashanti’nin başkenti.
“E krallıkmış işte, cumhuriyet nerede?” demeyin, gerçekçi bir sistem kurmuşlar. Evet; krallar, bölgelerindeki toprağın sahibiler fakat “yönetim” fikrinin donanım gerektiren önemli bir konu olduğunun da farkındalar. Dolayısıyla –anlatan kişinin deyimiyle- parası olan iş sahibinin, şirketinin başına müdür ataması gibi, yönetimi hükümete bırakmışlar. Sadece “sınırlarını tehlikeye sokan, askeri müdahale gerektiren” bir durum görürlerse yönetime dahil oluyorlar, onun dışında daha sembolik kalmayı tercih ediyorlar. Bunun yanında elbette ki başkanın verdiği her karar, kralların onayından geçiyor:)
Başkan (ve 10 bölgenin her birindeki temsilcileri = milletvekili) ana organlar ve krallar dışında bir konu daha var. Büyük şehir-küçük şehir mevzusu.
Akra, Kumasi ve Tamale, Gana’nın 3 büyük kenti. Bunlara metropol adı verilmiş. Geri kalan tüm şehirler birer “minisipal” burada. Metropolit şehirlerin daha kapsamlı bir eğitim sistemi, farklı alanlarda daha geniş planlaması bulunuyor.
İşte Kumasi Metropol Kurumu da, tüm bu yönetimle ilişkili alanların bir arada yönetildiği yere verilen isim.
***
Bütün bunları niye anlattım? Gana’nın idare şekli ile benim projemin bir göbek bağı var da ondan. Şimdi azıcık da Birleşmiş Milletlerin bütün bu olay içerisindeki yerinden söz edeceğim:
Birleşmiş Milletler 2000 yılında 15 sene sürecek olan bir gelişim paketi yayınladı. İsmi “Millenium Development Goals – Milenyum Gelişim Hedefleri” Bu paket kapsamında 8 ana hedefi bulunuyordu;
·         Ekstrem fakirlik ve açlığa son vermek
·         Evrensel Eğitimi artırmak
·         Cinsiyet Eşitliğini sağlamak
·         Çocuk ölümlerini engellemek
·         Anne sağlığına eğilmek
·         HIV/AIDS ve sıtma’yı barındıran ölümcül hastalıklarla savaşmak
·         Çevresel Sürekliliği sağlamak
·         Uluslar arası birliktelik sağlayarak, gelişmemiş ülkelerin ekonomisini desteklemek
Bu ana hedefleri aşağıdaki link’te “Birleşmiş Milletler” video’sundan detaylı görmek mümkün.




Her bir ana hedef doğrultusunda Birleşmiş Milletler ile ortak çalışılan sivil toplum örgütleri var, benim içinde bulunduğum MDC (Millenium Development Cities) bunlardan bir tanesi. 


***
Ülkeyi refaha götürmesi beklenen yol MDC projelerinden ve desteğinden geçtiği için bakanlıklar ile MDC yönetimi iç içe geçmiş vaziyette.Projelerin tamamında çalışan devlet görevlileri, devletin öncelikleri arasında da MDC projeleri var. Bu yüzden ben, hangi proje için çalışacağım belli olduğunda, devlete ait ilgili kurumun binasında çalışacağım.
Bu kadar teknik bilgiden sonra, gelelim benim gündemime.
Dün sözü edilen “Kumasi Stakeholders Meeting” toplantısının ne olduğunu biraz daha anlama fırsatım oldu bugün. Önümüzdeki hafta, MDC genel yönetiminden insanlar geliyor, yıllık değerlendirme yapılacak. Her bölgede olduğu gibi, burada da UNDG (Milenyum hedefleri) kapsamında çalışan ayrı ayrı sorumlular var.  Eğitim, sağlık, kadın ve yatırım bunlardan bazıları. Stakeholders meeting’e bir hafta kala, Kumasi’deki tüm grup sorumluları bir araya gelip, üst yönetime ne sunacaklarını tartışıp, hazırladıkları “stratejik öncelikler ve şimdiye kadar yapılanlar” dokümanını finalize ettiler. (Konuyu uzatmamak adına, toplantı sırasında sıcaktan bunalarak ayakkabıdan çıkan ve taşa basan çıplak ayaklardan bahsetmiyorum :)
Benim için büyük resme dair fikir veren önemli bir tecrübe oldu. Ardından Dommie (benim içinde bulunacağım  MDC “yatırım” kolunun Kumasi sorumlusu, dolayısıyla buradaki ortağım oluyor kendisi) beni aldı, farklı ölçeklerdeki endüstri kollarının desteklendiği derneklerin başkanlarıyla tanıştırdı.
Dernek başkanlarının bana gösterdiği ilgi görülmeye değerdi. Henüz ne büyüklükte bir endüstri koluna nasıl bir faydam olacağını bilemediğimiz için, her gelen bana kendi grubunun ne kadar değerli olduğunu anlatıp,  kendileri ile çalışmamın buraya ne büyük katkılar sağlayacağını anlattı durdu. Daha önce birçok gönüllü gelmiş, bir sürü de yankı yaratmış yaptıklarıyla. Hal böyle olunca, “gönüllü gelen beyaz insan” değerli bir şey burası için. Bunun yanında, benden önce gelenler genellikle eğitim, kadın ve çocuk ağırlıklı hedefler için çalışmışlar.  “Marketing” yapmak için gelen gönüllü fikri herkes için (ay buna ben de dahilimmmmmm!) çok heyecan verici. Dolayısıyla şimdilik kendimi paylaşılamaz hissediyorum :)
Bu hafta araştırma ve bilgi toplama haftası olacağından “Küçük İşletmeler Derneği” başkanı Kwami Obour bana, kendisiyle birlikte birkaç işletmeyi ziyaret etmemi önerdi. Bungalov dükkânlarda güzellik merkezi, terzi, berber gibi iş sahipleri ile ufak birkaç röportaj yapacağız. Cuma gününe randevulaştık.
Sabırsızlanıyorum!
***
P.S. Aşağıdaki resimler belediye ana binası, toplantıları yaptığımız bölüm ve planlama şefi Simmons’un odasına ait.

P.S. Facebook’ta bir “Anne ben afrika’ya taşınıyorum” diye takip sayfası açtım. Oraya fotoğraf ve video yüklemek daha kolay. Girip “like” ederseniz yüklediğim her şeyin bildirimi sizlere gelecek.
















Sevgiler,