21 Ekim 2011 Cuma

OBRONİ, BİBİNİ VE SITMA

Dommie sıtma oldu!


Bir “obroni” sıtma olsaydı, helikopterler gelip 2 gün içinde ülkesine götürecekti, çünkü hızla ölüme gidebilirdi. Ama Tony bir “bibini” (beyaz adam’ın tersi = siyah adam) olduğu için ölmedi. Sadece hastanede gözetim altında tutuluyor, hastalığı,  ağır bir grip geçiriyormuş gibi yaşıyor.
***
Şaşırtıcı ölçüde kısa süreler içinde yoğunlaşıp, hızlanan, bir o kadar çok yağan görülesi bir yağmur yağıyor her gün. Uzun uzun şimşek çakıyor.. Öyle uzun ki ortalık “bir anlığına” değil, çevredeki detayları seçebileceğiniz kadar uzun aydınlanıyor. “Yağmurun sesini seven” ya da sevdiğimizi iddia eden bizlere, kararımızı tekrar değerlendirtircesine bir ses… Ve sel gelmiyor.
Sel gelmiyor çünkü yol kenarlarında sağlı sollu uzanan kanallar var, üstü tamamen açık su kanalları bunlar, şehir boyunca her yere doğru ilerliyor, sokak bitimlerinde birbirine bağlanıyor. Akıllıca buluyor insan ilk anda. Bu kadar çok yağmur yağıyorken, açıkça alt yapı problemi bulunan bir şehrin bulabildiği basit ve akıllıca çözüm… Kanallara her gün yağmur doluyor, akıp giden kısmı gidiyor, bir kısmı da geride kalıyor. O kalan bir miktar suyun içinde yosun tutuyor, hayat başlıyor. Sonra kanalların içine kurbağalar yumurtluyor, çoğalıyor. Sonra kanalların tabanında çimen büyümeye başlıyor, çimenlerin arasına kertenkeleler yerleşiyor.. Tüm bu kanaliçiekosistem düzeni var gücüyle sivrisinek üretmeye başlıyor. Sonra o sivrisinekler sıtma taşıyor. Ve Dommie enfekte oluyor.
Sıtma her zaman bizim algıladığımız anlamda kuvvetli / hızla öldüren bir hastalık olmayabiliyor, şiddet seviyeleri var. Bebekliğinden beri hafif şiddette sıtma geçiren bibini çocuklar (bu sıfatı sevdim. İçinde hiç yargı yok, aşağılama/aşağılamazmış gibi yapma/ aşağılamama ama aşağılarmış gibi algılanmaktan korkup yapmacık olma yok, neyse o. Obroni veya bibini. O kadar) zaman içinde antikor geliştiriyorlar. İleri yaşlarda çok şiddetli bile geçirseler, hastanede bakım altına alınıyorlar, birkaç günde geçiyor.
***
Dommie'ye geçmiş olsun tabii ama onun 1 haftalık yokluğu, benim bu hafta netleşmiş olması beklenen işlerimi biraz daha erteledi. Onun yerine bana verdiği listedeki tanışma eylemlerimi gerçekleştirmeye devam ettim. Sakin bir hafta… Sinirlenmek, sabırsızlanmak veya birilerini tehtid etmek işe yaramıyor. Burası Afrika, işler kendi takvim ve zamanına uyuyor, müdahale edemiyorsun.
İstanbul’dan Akra’ya uçarken tanıştığım bir Türk mühendis vardı, kendisi bir süredir Nijerya’da çalışıyordu ve yol boyunca bana Afrika’ya dair birçok şey anlatmıştı. Geçen gün mail yoluyla şikayetleniyordum kendisine.. İşlerin nasıl da “ilerlemediğine” dair, şu kadar süre içinde şunlar şunlar olmazsa neler yapacağıma dair.. Gelen cevap ironik;
“… 3’üncü Dünya savaşını Gana’da çıkarsan bile yine de değiştiremezsin bunları.”
Sanırım Afrika’nın bana öğreteceği şey bu olacak… Var olanı kabullenmek. Tarzımı bulamadım tabii henüz, öylece kabullenecek halim yok :)))
***
Bunlarla beraber bir de taksi şoförüm var artık, arabasının döşemeleri tek parça, kapılar içerden açılabiliyor (genellikle kapı açma kolları kırık olduğu için kolumuzu dışarı çıkarmak suretiyle kapıları dış kilitlerden açıyoruz), cam açma kolları sağlam (çoğu cam, ellerle aşağı /yukarı çekilerek – kullanılıyor) üstelik fatura kelimesinin anlamını biliyor. Dolayısıyla beni artık Kasım taşıyor. Kendisini bana “profesyonel” olarak tanıttı, bir zaman burada 6 ay kalan bir Çin’li iş adamını taşımış, fatura işlerini de oradan öğrenmiş. Profesyonellik = fatura gibi bir denklem var sanırım kafasında. Tam da bu konudan bahsederken yolda gördüğü bir adamla selamlaştı, ani frenle durdu ve adamın kendisinin çok yakın arkadaşı olduğunu, “azıcık ileriye kadar” taşımamızda bir sakınca olup olmayacağını sordu, ben daha “hayır” diyemeden adamı bindirdi arabaya! Yeni şoförümle birlikte kendisini 5 km kadar taşıdık! :)
-          Kasım şimdi sen ben seni aradığımda gelecektin ya..?


-          Evet, geldim ya işte
-          Yok Kasım sen gelmedin.. Ben 15 dk bekledim, arada da 3 kere telefonla aradım


-          Oooowwww öyle deme bak sadece 5 dk sürdüüüüü
-          Kasım madem sen de profesyonelsin, seninle bir anlaşma yapalım
-          ? Yapalım!
-          Ben seni aradığımda bana her zaman evet demek zorunda değilsin. Eğer yakındaysan evet diyeceksin. Ben de bundan sonra seni aradıktan sonra sadece 5 dk bekleyeceğim, gelmemişsen başka taksiye bineceğim. Anlaştık mı?

-   Şimdi tek sorunum şu… Kasım’ı diğer şoförlerden ayır edemiyorum! :) Plakayı ezberlesem iyi olacak…

***
P.S. Bu yazıyı yazarken evde yalnızdım. Yine çok kuvvetli bir sağanak indi, yine elektrikler gitti. Artık normalleşmeye başladı diyeceğim ama… Bizim bu ev çok büyük ya… Camlar da asla kapanmayan cinsten… Cereyandan dolayı kapılar çarpmaya başladı. Korkudan ne yapacağımı şaşırdım, alt kata inip korumalarımıza seslendim, Steffi'yi  bahçede birlikte bekledik :)))))
Sevgiler,